10 Aralık 2012 Pazartesi

Greenpeace Bize de El Atsana!

O çok güvendiğimiz markalar var ya, zehir saçıyormuş... Greenpeace açıkladı: Mango, Zara, Celvin Clein, Levi’s... Ama işin ilginç yanı, Mango ile Zara’nın Türkiye’deki ürünlerinde kanserojen madde çıkmış. Oysa uzunca süredir şöyle düşünüyorduk; Türkiye tekstilde bir numara! O yüzden “pahalı olsun, yerli olsun” diye bir kanı tam yerleşiyordu ki, hoop Greenpeace her şeyi yerle yeknesan etti.
Şöyle denebilir, “canım, sonuçta yabancı firmalar adına üretilen ürünlerde kanserojen madde çıkmış, bizim yerli markalar için böyle bir şey yok.” Saydığım markaların ipliğini pazara çıkaran, TSE; ya da artık kalite kontrolden hangi “resmi” zevat sorumluysa, onlar değil ki, uluslarararası bir sivil toplum örgütü. Daha çok uluslararası markaları teşhir eden Greenpeace’in işleri yoğun, “Türkiye ölçeğine” inmesi hayli zor. Kaldı ki, zaten o uluslararası çok güvenilir markaların bile Türkiye’de üretilen ürünleri için “alarmı” vermiş. Şimdi Zara ve Mango, “detoks” çağrılarına uyacağını açıkladı, Levi’s da buna uyar mı göreceğiz.

Peki, Türkiye’de üretilen hangi ürünün gerçekten de standartlara uyduğunu nereden bileceğiz? Yıllardır “Çin malı”na yakalanmamak için fellik fellik “Türkiye’de üretilmiştir” yazılı ürünleri arıyorduk ya, bu Greenpaece tekere çomak soktu işte. Sadece “Çin” değil, Hindistan, Bangladeş, Vietman gibi “ucuz işgücü” olan ülkelerde üretilen ürünler dünya piyasalarını dolaşıyor. Örneğin Zara’nın “İspanya’da üretilmiştir” yazan ürünleri hep“en pahalıdır” da “Bangladeş” üretimleri daha ucuz olur. Demek ki sahiden de “ucuz etin yahnisi” yenmezmiş...
Ama ürün kalitesini belirlemede tek başına “ucuzluk-pahalılık” da kriter değil. Örneğin Levi’s’ın bir ürününe bir tomar para ödüyorsun ama indirim dönemlerinde bile “aman acayip indirim var, birkaç parça ürün kapayım”diyemiyorsun, hep pahalı. Hem pahalı, hem zehirli işte.
Uluslararası bu kadar ünlü markalar bile kalite kontrolde “sınıfta çaktıysa”, düşünün, markalı markasız ortalıkta dolaşan binlerce ürünü. Şimdiye kadar yerli markalarla ilgili “zehir saçıyor” diye bir haber okumadık, ya da kamuoyuna bir açıklama yapılmadı. Tarım Bakanlığı arada sırada, gıda denetimleri sonucunda, sağlığa zararlı üretim yapanları “teşhir” ediyor da, tekstil alanında ben yakın zamanda böyle bir şey anımsamıyorum.
Kot taşlama işçilerini bilirsiniz, gencecik insanlar, “slikozis” hastalığına yakalanıyorlar. “Taşlama” işlemi sırasındaki toz ve zehirli maddeler insanların yaşamını mahvediyor. Peki üretilen ürünleri giyenler açısından risk yok mu? Sağlık uzmanları özellikle küçük çocuklara “kot pantolon” giydirilmemesi konusunda uyarıda bulunuyorlar. Kaçımız buna uyuyoruz ki? Bütün çocukların en gözde giysisi “kot pantolon” değil mi? Türkiye’de onlarca jean markası var. Üretimler ne kadar sağlıklı biliyor muyuz? Elbette yanıtı kocaman bir hayır!
Demokrasi Uğruna...
Ama benim asıl kafamı kurcalayan, “Ne olacak bu çocukların hali?” üzerine. Hani, Milli Eğitim Bakanlığı, “4+4+4” dayatmasından sonra güzide demorasimizin tek eksiği olan okullarımızda “serbest kıyafet”uygulamasına geçti ya... Aileler AVM’lere, çocuk mağazalarına hücum etti. Ben şanslıyım, şimdilik “serbest” işinden yırttık, bizim oğlanın sınıfı “formaya devam” kararı aldı. En azından gelecek yıla kadar rahatım. Ama arkadaşımın oğlunun sınıfı öyle değil, bir günde “demokrasiye” ayak uydurdular, giysiler serbest oldu. Öyle olunca, çocuğa malûm her gün ayrı giysi lazım, şık ve temiz olmalı ki arkadaşları karşısında “ezik”olmasın değil mi? Peki maaşlara zam var mı, yok, giysiler serbest olunca hükümetimiz bize “giysi ödeneği” mi tahsis etti, neredeee. Eee o halde bütçesi kısıtlı yurttaş ne yapacak? “Demokrasi uğruna” ekstra ekstra külfetlere katlanacak. Eee bütçe kısıtlı olunca da artık, kaliteye filan bakmayacak, maksat demokrasi olsun... Artık o ucuz giysiler “zehir saçıyormuş”, 3 gün içinde yıpranıp gidiyormuş, kimin umurunda.
Bir de hiç alamayacaklar var ki, onların vebali MEB’in boynuna! Giysilerin “sağlıklı olup olmadığı” bilinmiyor, yapılacak tek şey var:
“Greenpeace, bize de el atsana!”
(10 Aralık 2012 tarihli Cumhuriyet Ankara ekinde yayımlanmıştır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder