"Canım tatilde insanın canı mı sıkılır?” demeyin peşin peşin. Öyle bir sıkılır ki, tatil insanın bazen burnundan gelir.
İnsanın tatilde en çok canı “avuç avuç” para döküp de, beklediğin gibi hizmet görememekten sıkılıyor.. “Ekonomik” olsun diye tercih edilen adı sanı duyulmamış otellerde kalanlardan genelde şöyle memnuniyet ifadeleri duyarım; “Küçük ama şirin bir oteldi, 3-4 çeşit yemek vardı ama çok lezzetli, servis özenliydi ve en önemlisi temizdi.” Bir de “herşey dahil” sistemine dahil büyük otel müşterisi vardır ki, onlardan da çoğu zaman şöyle yakınmalar gelir; “Deli gibi para alıyorlar, ama yemekler yarım saatte bitiyor. Rakıyı plastik bardakta içiyorsun, tabak bulamıyorsun...”
Büyük oteller “kötü”, küçük, tanınmamış oteller “iyi”yi anlatmak için vermedim bu örnekleri. Tatildeki beklentinin memnuniyeti ne kadar etkilediğini anlatmak istedim. Küçük yerlere gittiğinizde beklentinizi de “küçülttüğünüz” için, orada artık önemsediğiniz şey, fiyat, temizlik, denize yakınlık, sıcak suyun sürekli akıp akmaması, işletmecinin “hoş sohbet”i oluyor. Çok yıldızlı büyük otellerde beklentiler de “sınıf atladığından” eğlence olanakları ve konfora dair eksiklikler, “can sıkıcı şeyler” olarak tatil anıları arasında yerini alıyor. Onun için ilk önerim, tatilde beklentilerinizi “abartmayın” ki, mutsuz da olmayın.
Madalyonun iki yüzü
Günümüzde tatil yeri ararken ilk kaynak artık internet. Eş-dost önerisi, gazetelerde tur şirketlerinin veya otellerin ilanları da yine tercih yapmada etkili oluyor. Ama özellikle benim gibi “son dakikacılar” için “yaz Google'a başka yerde arama” yöntemi bir numara. Nitekim yine öyle yaptım, tatil için baktığım bir kaç yerde sanal bir otel-pansiyon turu yaptım. Ama tur şirketlerinin ilanlarında, otel-tatil köyü-pansiyonların siteleri hep “iyi şeylerle” dolu. Odaların resmine bakarsanız her biri “kral dairesi”, manzara “leb-i derya”, eğlence gani, açık büfede kuş sütü eksik... Ama madalyonun bütün yüzlerini ancak otele gidince görebiliyorsunuz. Ve kimi zaman büyük bir hayal kırıklığı kaçınılmaz oluyor ve siz başka otel aramak durumunda kalıyorsunuz.
Yorum ve puanlamaya dikkat
İşte böyle durumlara karşı son dönemde oldukça yaygınlaşan otellerin “puanlama” sistemi oldukça yararlı. Müşterilerin genelde 100 üzerinden verdiği puanlar, otel hakkında bir “ön fikir” verebiliyor ama yeterli değil. Benim favorim, otellerle ilgili müşteri yorumları.... Bana göre o yorumlar tam anlamıyla, turizm işletmelerinin “röngenini” çekiyor. Nitekim, tatil için otel ararken, bir arkadaşım, bir otel önerdi. Google’da ismini yazdığımda, otelin internet sitesinden önce “şikayet var” başlıkları geldi. Ve şikayetler iki noktaya odaklanmıştı, otelin çok “pis” olduğu ve işletmecinin “paragözlüğü” üzerineydi. Öyle ki “olumlu” yorum yazan az sayıdaki müşteri bile “bazı eksiklikler”i bulunduğunu belirtirken, daha çok bulunduğu mevki ile ilgili beğenilerini dile getirmişti. Ancak yorumların tarihine de bakmakta yarar var. Çünkü 3 yıl önce yazılan yorum, o işletme hakkında fikir vermeyebilir, örneğin işletme el değiştirmiş olabilir ya da tadilattan geçmiş olabilir.
Otel-pansiyon araştırırken gördüm ki bazı oteller parayı “peşin peşin” alıyor. Diyelim ki 1 hafta kalacaktınız, beğenmediniz 3. günde çıktınız, çoğunlukla para iadesinde sıkıntı yaşanıyor. İşletmeci, oteli beğenmeyip, erken çıkmaya kalktığınızda parayı iade etmede sorun çıkarabiliyor. İşte böyle “can sıkıcı” durumlarla karşılaşmamak için, siz siz olun “önce tatil, sonra öde” modelinden vazgeçmeyin.
Yıldızlar ve kalite
Ben o “herşey dahil” sistemiyle çalışan büyük otellerin “cıstak cıstak” havasını sevmem. İnsanların sürekli yemek içmek için koşturduğu, havuzlarına iğne atsan düşmeyen, klanlar halinde dolaşan Rus turistlerle dolu o çok “yıldızlı” oteller yerine, herşeyin ve herkesin daha “ölçülü”olduğu daha küçük otelleri tercih ederim. Ayrıca o otellerdeki yiyecek israfına da içim acır. Ama şu da bir gerçek ki özellikle çocuklu aileleri için en ideali böylesi. Çünkü animasyon ve çocuk kulübü etkinlikleri ile bayılıncaya kadar eğlendikleri gibi, canları ne çekiyorsa, ebeveynlerinin “Aman ekstraya giriyor” kaygısı olmadan rahat rahat yiyebiliyorlar. Ama tercih yaparken, “yıldızına” bakmakla yetinmemek gerekir, çünkü yıldız sayısı ile hizmet kalitesi her zaman örtüşmeyebiliyor. Ayrıca bu tür işletmeler daha çok her nedense “bedava” denecek fiyatlarla kalan ve otel dışına neredeyse hiç çıkmayan, çıktığında ise “zırnık” harcamayan yabancı turistlere “öz”, yerli turiste “üvey muamelesi” yapıyor. Üstelik yabancı turist geceliği 20 dolara kalırken, sırf “yerli” olmaktan dolayı adeta cezalandırılıyorsun ve en az 70-80 dolar ödüyorsun. Benim gibi düşünenler için önerim; Akdeniz yerine Ege ki mümkünse İzmir ve üstünü tercih etmeleri. Üstelik fiyatlar makul ve ortam son derece “alçakgönüllü.”
Bayram fırsatçıları
Malum önümüz bayram, üstelik de tam yazın ortasına, turizm sezonuna denk geliyor ya, heryerde boy boy ilanlarla oteller müşteri çekmeye çalışıyor. Ama fiyatların da acayip “ateşi çıkmış” vaziyette. İlanlar “yerli” turisti çekmek için ama fiyatlar tamamen Fransız... Denilebilir ki, “piyasa arz-talep dengesine göre oluşuyor, sezonda elbette fiyatlar yüksek olur.” Ama bir kaç yıldır yaşayarak gördük ki Ramazan nedeniyle yerli turist sayısı hatırı sayılır şekilde düşmesine karşın, fiyatlarda aşağı doğru milim kıpırdama olmadı. Tam tersine, turizm işletmecileri Şeker Bayramı'nı kendileri için “fırsat”a çevirip, fiyatları artırma yoluna gidiyorlar. Bu bayramda da tablo değişmeyeceği için, bayramı aileyle geçirip, sonra tatile gitmek en iyisi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder